19 Eylül 2009 Cumartesi

Bir Film Âdeta

Hayatımda tutku'nun eksikliğini çektiğimi söyleyebilirim. Bu hissi kendi kendime değişik bakışlarla defalarca söylemişliğim mevcut. Nasıl reddedebilirim böyle bir gerçeği? Anlatsam gülesiniz gelir. Yaşam ritmi değişmemiş bir adamım ben yıllardır. Siyasi fikirlerim keskinleşmekte, buna mukabil cinsiyet, toplum, hayat, aile, teknoloji ve mesleğim hakkındaki düşüncelerim de mezhepçe genişleyedurmakta. Sıkıldıkça lisede yazdıklarını okuyup hâlâ (laf arası, ilk şapka uzatma ikincisi ise inceltme! çok yetkin bir alfabemiz var!) onlara 'irdeleme yönünden zayıf' fakat 'sonuç ve ilke olarak hâlen ben' yaftalarını yapıştırabilirim. Öğrenci durumum ve kazandığım paranın değişiminin aksine değişmemiş bir yaşam akışım var.

Gülersiniz demiştim, ucunden göstereyim. Bu bireyin sakalları tam çıkmamış, yamalı bir surat oluşturuyorlar (diplomalı mühendisim ben -yaaaa- çocuk değilim); göğüs kılları daha geçen sene çıkıverdi- bildiğin pörtledi. Sanal bir "daha tam olgunlaşmadım" tatmini sağlıyorlar (Önce 20 yaş dişlerimi 16 yaşımda çıkarttığımı, kemik olarak orta yaşa yaklaşmış olabileceğimi hatırlatırım!). Bu yaşta dahi evliliği bırak sabit bir yaşam ritmi ve yerleşik bir düzen kurmaya en uzak halimden memnunum. Yatılı okul psikolojisinin ömre hakim olması bu sanırım! Su dağıtımcılarının sahip olduğu cinsten bir renault kangoo ile ulaşım lüksünü tadıyorum. Çocuk gibi ona bakıyor, düzenli olarak onu en iyi şartlarda yaşatmaya iyi bir kaynak ayırıyorum. Toplumsal sınıfını aşmaya çalışan, en iyi okullarda okuyup üç kuruşa çalışarak hayatında bir şeyleri değiştirdiğini sanan klasik futbol meraklısı, plaza delikanlısı bir mühendisle ev ortaklığım var, sırf mali kaygılarla.

Cinsel hayatım kesat. Bugünlerde muhtemelen ilk aşkımı öpmek ve onunla sevişmek için nasıl yıllar ardından yanıp tutuşabileceğimi keşfettim, rüyamda görüyorum gibi anlaşılmasın bu sıralar tekrar sıkça görüşmeye başladık. Hakkımı yememek için şunu söyleyeyim. Romantik sayılacak eser kıymette his bile beslememekteyim, tek durum şu: Kendisini sevgiyle kucaklanabilecek kapasitede ve ateşli bir şekilde sevişilecek çekimde buluyorum! Sanırım minimal tatmin sınırı saydığım kritere kadar düştüm beklentide. Sevişebileceğim bir arkadaş, ama yakın olanından!

Sanki loop'a alınmış hayatım ve ben ikinci sınıf Holywood yönetmeni gibi re-make çekiyorum dönem dönem.

Burada durup beklemeyi teklif ediyorum. Cinsellik önemli bir tatmindir ya, tutku neden yok anlatayım. Sevişebileceğime inandığım kişi sayısı çok değildir benim. Duygusal iğrenti diye tabir ettiğim bir eşik oluşturdu bünyem. Bu iğrentiyi sıradan insanların oluşturması çok kolay. Yalnız bana hayatımın bir dönemi çok yakın olmuşlar için geçmek çok da zor değil. Genelde insanlara karşı kötü his biriktirmeme gibi bir huyum var, gerzek ve açıklamasız davrandıklarında insan doğalarına ve patetik düşünüşlerine yorup optimist bir masturbasyon yapıyorum. Annem ve babamı seçmediğime ve onları kötü yanlarıyla sevebildiğime nasıl kâni isem, çevremdekiler için de bu söz konusu. Çekebilen her insan evladı yeterli gibi sırf zevk alma uğruna terli ve bol salgılı bir debelenme için. Ama bu iğrenti eşiği beni yalnız penetrasyonla doyan insandan ziyade sevişebilen bir insan yapabilecek sanırım. Ha yeri geldi, sizi güldürür beni ağlatır bir gerçek. Sayısını bildiğim kadar cinsel deneyimlerim mevcut, ama daha hiç 'seviş'memiş bir bakir sayabilirim kendimi!

Hayatım bu kadar işte, tutku bunun neresinde bilemiyorum! Ama çevreme azıcık baktığımda referens alacak bir eşik arıyorum. CV'lerin vazgeçilmez satırlarından bende de var: Varoluşçu kitaplara ilgi duyarım, distopyaları da severim ve onların bana neyi istemediğimi bilmenin önemini öğrettiğine inanırım, keşfedici bir müzik dinleyicisi olarak kendimi tanımlarım, sinemaya empresyonist açıdan bakmakla birlikte sosyalist/anarşist/marksist okumaya açık, psikanalist ama en çok da 'absurde' kavramının eylemle buluşmasına odaklı filmleri severim. Ben bu muyum? Peki ya nedir içimde bana hâkim olmuş bu Oblomov'un amacı, üretkenliğimi bir türlü keşfettirmeyen ben?

En büyük hobim, hatta tutkuya en yakın uğraşım bu hayat. Ve müdahale etmeksizin onu takip etmeyi seviyorum. En yakınımdakilerin hayatları benim için bir film gibi ama daha zamana/mekâna yayılmış ve etkileşimli. Odaksız olması en güzel yanı. Bazısı aşık oluyor, bazısı bir arkadaşını sevebildiğini keşfetmiş ve onu hayatına daha çok sokmak için istekli, bir diğeri kendisini tanımayı unutmuş hayatı tanımaya çalışıyor ama her seferinde kendisiyle çözemediği belaları ona hayatın içinden heyula gibi karşı koyuyor, bir hayale aşık olmuş onu her gittiği yere taşıyor ve arkadaş bir bedene hapsetmeye kalkıyor. Ben ise her defasında onların gerçek film karakterlerine dönüşmesini, alelade mühendis/doktor/öğrenci/plaza insanı kırıntılarından sıyrılıp kendileri olmalarını aptal olmamalarını bekliyorum. Toplum etiğini sallamayıp hatta bir etik sistematik kaygısını umursamadan kendisi olmasını-hissetmesini-dokunmasını, çevresinin kendisini sınırlamasındansa yalnızlaşabilmeyi seçmesini, sevgiyi bulduğu yöne kilitlenebilip mantık ve samimiyet topuzunu kaçırmış insanları hayatlarından çıkarabilmelerini, istedikleri düzene bir adım daha yaklaşmak için meydanlarda savaşmalarını, kendilerine yabancılaşmadan hissettikleri kimlikleriyle ayakta durabilmelerini, eşcinsel-kürt-filistinli-engelli-topraksız köylü-kadın-travesti-çocuk-türcülük karşıtı-anarşist yani oldukları kişiler olarak ne dayatılıp hangi kalıba sokulacaklarından ziyade ne olmayı canları çekiyorsa o olmak için birey olmayı seçmelerini umuyorum. Bu filmi izlemek tutku barındırıyor benim için, umduğumu bulmak önemli değil. Bu hikayede kendimi keşfediyorum ben. Çünkü metrajı çok uzun olsa da özeti insan olmak bu filmin.

Hiç yorum yok: